Language

24 Mayıs 2013

21mayıs: Palermo Napoli

Dün akşam palermoda Giuseppe beni karşıladıktan güzel bir yemek yemek için bir restorana gittik. Hayatımda ilk defa havyarlı makarna yedim:) oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Ama balığın üremek için ürettiği yumurtası olduğunu düşününce ister istemez biraz çekindim. Bir de kurutulmuş ve kızartılmış sebzeli kalamar söyledik. Fena değildi diyebilirim.

Ertesi sabah üstümü giyinip dışarı çıktım, ancak hava yağmur yağacak gibi duruyordu. Hemen geri dönüp üzerime daha sıkı birşeyler giydim. Ve palermo sokaklarında tur atmaya başladım. Palermo için ne diyebilirim bilemiyorum. Sanki savaştan çıkmış gibi bir hali vardı şehrin. Koca koca görkemli binalar, geniş ve düzenli caddelerin kenarlarına sıralanmışlar ancak bakımsızlıktan yıkılıyor gibiydi... burada yaşayan insanların duvar boyası, sıva, alçı gibi malzemeleri kullandıklarını pek düşünmüyorum... ayrıca sokaklar çöpten geçilmiyordu. Burası avrupa olamaz diye düşündüm. Zaten sicilyalılar kendilerini italyanlardan farklı görüyorlar.

Sokaklarda çöplerden dağlar oluşmuş, dilenciler ve ayyaşlar kol geziyordu. Ancak buna rağmen gün içinde beni rahatsız eden kimse olmadı diyebilirim. Görünüşüne rağmen şehir güvenliydi.

Trafik burada aynı istanbuldaki gibi. O yüzden pek bir uzaklık hissetmedim kendime. Ama yine de palermoya pek ısındığımı söyleyemem. Kafamı çevirdiğim her yerde, ama her yerde vespa vardı. Burada herkes motosiklet kullanıyor. Arabalar ve toplu taşıma araçları azınlıkta kalıyor. Bir de şu tek kişilik motosiklet arabalar var. Arkasında açık bagajı olan hani kamyonetten bozma :)

Şehir pek turistik sayılmaz. Romadan sonra burası turist bakımından oldukça sakindi diyebilirim. Ancak trafik keşmekeşi ve gürültüsü, insanı yeterince yoruyordu.

Paramı tasarruflu kullanmak açısından girişi paralı olan yerlere çok fazla girmemeye çalışıyorum. Zaten farkettim ki pek kilise müze bina vb. Yerlere meraklı değilmişim. Daha çok natural yerleri tercih ediyorum.

Sabah erkenden kalkıp sokağa çıktım ve bi panini yemek için WiFi olan bir cafe aradım. Şanslıyım ki hemen buldum. Ancak ne yazık ki tabletimi şarj etmeyi unutmuşum. Dolayısıyla WiFi yalan oldu :) paninimi yiyip yola koyuldum. Panini 1.5 euro.

Hemen turist information kulübesine gidip şehir haritasını aldım. Görevli kadına gitmem gereken yerleri işaretlettim. Gulius sezar meydanından via romaya, oradan da via maquedaya geçtim. Daha sonra ballaro adlı semte geçip buradaki pazarı gezdim. Bir sürü taze yakalanmış balığın sergilendiği ve alıcı bulduğu bu pazarda çeşit çeşit meyve ve sebzeye rastladım. Salyangoz, ahtapot, tuna balığı, deniz böcekleri.. aklınıza gelen gelmeyen ne varsa denizden çıkan hepsi bu pazardaydı. Yani bu insanlar denizden babaları çıksa yiyecek gibiler :) buradan ara sokaklardan kaybola kaybola independenzia meydanına ve buradaki parlamento binasına vardım. Parlamento binasının önünde uzuuun bir kuyruk vardı. Turistler bir yeri keşfetmişlerdi anlaşılan. Ben de hemen kuyrukta yerimi alıp beklemeye başladım. Parlamento binasına giriş 5euro. Ancak çok sAçmadır ki, sadece bir tane açık oda vardı gezebileceğiniz, bu da parlamento binası içindeki kiliseydi. Toplamda 5dk bile sürmeyen bu küçük kilise ziyareti için 5euro vermek biraz saçma gelmişti.. neyse yapacak birşey yok. Devam ettim yoluma.

Buradan capo adlı semte geçtim. Burada da pazar kuruluydu ancak burada çoğunlukla meyve sebze ve diğer şeyler vardı. Burnuma bir yerden mısır kokuları geliyordu. Bir baktım önümde sıcak sıcak kaynamış mısır var. Hemen bir tane aldım. 1.2euro. Mısır benim damak zevkime oldukça uygundu diyebilirim. Hafif şekerli, biraz tuzlu. Ancak minnacık. Hemencecik bitiverdi. Bu arada karnım acıkmıştı. Giuseppe arayıp öğlen yemeği için buluşmayı teklif ettim. Bu sefer tiyatro massimonun önünde bulunan bir restorana gidip içerisinde domates sarmısak badem ve anlayamadığın bir malzemenin daha bulunduğu pasta. Pasta italyancada spagetti anlamına geliyor. Yemekten sonra giuseppe iş yerine döndü ve ben de gezmeye devam ettim. Ara sokaklarda kaybolarak hediyelik eşya dükkânlarından hediyelikler aldım. Sicilya duvar süsü 4euro. Bir de bilezik beğendim. İki bilezik 2 euro tutuyordu pazarlıkla 1.5 euroya aldım.

Gün boyu yürüdüm ve fotoğraf çektim. Buraları tarif edecek olursam karaköyün daha geniş, modern ve kirli halini düşünün. Ara sokaklarda kaybolmak eğlenceli. Balkonlarda asılı çamaşırlar, sokakta top oynayan çocuklar, yıkık dökük binalar, köşe başlarında bekleyen grup gençler...

Akşamüstü bir hediyelikçiye girip sicilya hatırası iki tişört aldım. 10x2=20 euro. Yarın vaktim olursa bu fazlalıklardan kurtulmak için eve postalayacağım. Çanta gittikçe ağırlaşıyor.

Günün yorgunluğunu dondurmayla attım. Sahil kenarında foro italico caddesi üzerinde muhteşem bir dondurmacıda mola verdim. Dondurma 2.5 euro. Akşam gece treniyle napoliye sabah da sorrentoya geçeceğim. Gece trende acıkırım diye ilginç bir panini aldım. Patatesli gibiydi ama böyle peynir dilimi gibiydi kızartılarak yeniyor. Palermoda en popüler panini çeşitlerinden biriymiş bu. Panini 1.5 euro.

Şu an gece treninden yazıyorum bu notu. Bu gece trende yalnız değilim. Adı Benedict olan Fransız bir kız ve adı Elizabet olan İtalyan bir kızla aynı odayı paylaşıyoruz. Benedict sevgilisiyle buluşmak için fransadan uzuuun yollar katederek Palermoda geliyor, bir hafta birlikte vakit geçirdikten sonra mutlu ama ayrılığın da verdiği üzüntüyle durgun bir şekilde evine dönmek için yola çıkıyor. Tabi bu şaşkınlıkla aldığı tren biletini nereye koyduğunu hatırlayamıyor. Bilet kontrolü sırasında ara ara bilet yok.. neyse ki bir şekilde diper biletlerin referans numarasından biletin dijital bilgilerine ulaşıyorlar.

Elizabet ise napoli yaşayan esmer güzeli kıvırcık saçlı bir kız. Fransada doktorasını tamamladıktan sonra ülkesine geri dönmüş. Biraz ingilizce biraz tarzanca bir şekilde insanlarla anlaşmayı başarabiliyorsunuz burada. :)

Gece çok ilginç bir şey oldu. Derin uykudaydım ki benedikt beni uyandırdı ve trenin gemiye bindiğini söyledi. Evet yanlış duymadınız tren gemiye bindi. Bildiğiniz gibi sicilya kocaman bir ada yani kara bağlantısı yok. Merak ediyordum aradaki geçiş nasıl sağlanıyor diye. Demek böyleymiş... geminin içine raylar döşenmiş tren geminin içine yavaş yavaş ilerliyor. Alabildiği yere kadar gidip treni ikiye bölüyorlar. Diğer yarısı geminin diğer tarafından devam ediyor.. oldukça ilginç...

Karnım acıktı. Aldığım paniniyi yiyeyim en iyisi :) sabah devam ederiz...

Ciao.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder