Language

24 Mayıs 2013

23mayıs: Pisa ve Siena

Sabah erkenden uyandım eşyalarımı topladım ve guiseppeye menemen hazırlamaya karar verdim. İtalyanların kahvaltı alışkanlığı olmadığından genelde kahvaltılarını cornetto adlı kruvasanlarla geçiştiriyorlar. Guiseppe daha önce hiç menemen yememiş, zaten aksi şaşırtıcı olurdu. :) Hemen domatesi rendeledim sucuğu doğradım ve birlikte kavurmaya başladım, yumurtayı kırdım ohhh mis gibi kokular gelmeye başladı. Saat 8e çeyrek vardı ve 8 buçukta trenim kalkacaktı. Acele etmem gerekiyordu. Tam bu sırada da ev halkı ayaklanmaya başlamıştı. Giuseppe beni kırmayıp yaptığım menemenesin tadına baktı ve onlarda da benzer bir şeylerin olduğunu söyledi. Tarif ettiğinde omletten bahsettiğini hemen anladım. İçine soğan ve patates de koyuyorlar ve katılaşana kadar pişiriyorlarmış.

Menemeni telaffuz etmek italyanlar için kolay olmadığından bir hikaye ile söylenmesi kolay ve akılda kalıcı hale getirdim. Menemeni genellikle bekar erkeklerin hazırladığı veya arkadaşlarin bir araya geldiğinde yaptıkları yemek olarak anlattım. Menemeni telaffuz etmek içinse man–a–man seklinde kelimeyi parcaladim. Zaten hikaye ile de uyuşuyordu :)

Kahvaltıdan sonra giuseppe beni tren istasyonuna bıraktı. Vespayla bu daracık yollardan geçmek oldukça keyifliydi. Sabah hava hala bulutlu ve yağacak gibiydi. Dağlar bulutların arasında bir görünüp bir kayboluyordu. Tren istasyonunun tam karşısında bir dağ, tepesinde de kocaman bir haç, sisler haçın üzerinden geçip gidiyordu.

Trenim geldi, guiseppe ile vedalaştık. Lokal insanların kullandığı bu trende bir turist olarak bulunmak oldukça eğlenceliydi. Herkes işine gücüne koştururken ben onları gözlemliyordum. Burada yaşayan insanların oldukça özgür ve rahat olduklarını söyleyebilirim. Çantanızı bir koltuğa koyun ayakta bekleyen insanları görmezlikten gelin duyarsız davranın. Ayarlarınızı önünüzdeki koltuğa uzatın. İşte o zaman tam bir italyan gibi davranmış olursunuz. Birinden yardım istemediğiniz sürece kimsenin size yardım etmeyeceği aşikar. Ancak yardım istediğinizde yardım ediyorlar.
 
Trenden napolide inip hemen diğer tren için saat tablosuna baktım. Floransa treninin gelmesine 29 dakika vardı. Napolideki Afganistanlı arkadaşım Aliye uğrayıp bir hoşçakal demek istedim ancak ne yazık ki dükkana henüz gelmemiş. Hemen istasyona dönüp tren biletimi satın aldım. Napoliden floransa regional trenlerle 5buçuk saat sürüyor. Gece treni seçeneğimiz de yok ne yazık ki. Gün içinde yolculuk etmek durumundayım ancak 5buçuk saatimi yolda geçiremeyeceğimi düşündüğüm için frecci (hızlı tren) için 10 euro supplement ödeyerek 2buçuk saatte giden trenlere binmeye karar verdim.

Interraıl biletinin sadece 2nci sınıfta geçerli olduğunu biliyordum ancak bilet makinası bana 1inci class seçeneği sununca denemekten ne çıkar ki dedim. Business classta silence (sessiz bölüm) bileti aldım. Hemen yerleştim. Oldukça lüks konforlu bir kompartımanda yolculuk ediyordum. Ama bir yerlerde bir yanlışlık olmalıydı. Bu lükse erişmek için 10euro vermek çok garipti. Bulunduğum kompartımanda lüks kıyafetli insanlar pahalı elektronik eşyalarıyla oturuyorlar, işlerine devam ediyorlardı. Görevli adam bilet kontrolü için geldiğinde benim dışımdaki herkes pnr numarasını pahalı cep telefonlarıyla göstermişti. Bi fakir bendim kompartımanda anlaşılan :) bende sadece basılı bir bilet vardı... tabi görevli interrail bileti olduğunu görünce bu biletin sadece 2.sınıfta geçerli olduğunu, dolayısıyla burada yolculuk edemeyeceğimi söyledi. Ben de bilmiyormuş gibi davranıp "aaaa demek öyle, tüh yanlış almışım eh gideyim bari" dedim. Restoran bölümünden sonraki kompartımanlardan birine geçtim oturmaya başladım. Ancak her oturduğum yerin sahibi, bir sonraki durakta çıkagelince sürekli başka boş koltuklar aramaya başladım. Bütün bir yolculuk boyunca bir kalktm bir oturdum. Eh uyanıklık yapacağım diye yerimden de oldum iyi mi :)
 
Frenci trenler saatte yaklaşık 250km hızla gidiyorlar. Trende içecek ve alıştırmalık ikram ediyor. Ayrıca bu trenlerde WiFi internet erişimi mevcut. Ancak sadece italyan sim cardı olanlara :) yani anlayacağınız verdiğiniz supplement parasına aldığınız hizmet fazlasıyla değiyor. italyaya 10 günü geçen bir seyahat planlıyorsanız ve italyadaki insanlarla iletişim içinde olacaksanız kesinlikle italyan sim cardı almalısınız.yoksa benim gibi turkcelle paralar döker sonra da şebeke problemleri yüzünden aradığınız kişiyi defalarca arayıp kontürlerinizi sağa sola dağıtırsınız. Ayrıca burada vodafone kullanılıyor. Yani tercih sizin. Vodafonenin çok güzel internet paketleri mevcut. (vodafoneden reklam almadim :))

Trende en son bir koltuğa yerleştiğimde koltuğun sahipleri geldi ve ben kalkmak durumunda kaldığımı düşündüm ancak yerimde oturmam konusunda ısrar ettiler ben de kalkmadım. koltuğun sahipleri amerikalı bir aileydi. Yaşlıcana bir kadın ve yanında genç bir kız. Teyze yeğeninmişler ancak birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Yaşlı kadın şairmiş ve yanlış hatırlamıyorsam 300küsür gündür her gün düzenli olarak defterine şiir yazıyormuş. Nereden geldiğimi nereye gittiğimi sordu. Derin bir muhabbete başladık. Oldukça sıcakkanlı bir kadındı. Esmer uzun saçlarında yer yer beyazlar kadına oldukça farklı bir hava katıyordu. Yeğeni ise tam aksine sarışın mavi gözlü beyaz tenliydi. Psikoloji okumuş. Birlikte kısa bir italya turuna çıkmışlar.

Sohbet sohbeti acti ve nihayetinde floransaya yaklastik. ancak gunum neredeyse yarilanmisti.. bu saatten sonra floransayi gezmek ve yarin yeniden pisa sienaya gidip gunu oldurmektense yapilacak en iyi seyin once pisa ve sienayi aradan cikarmak oldugunu dusundum. pisaya gittim kisa bir sehir turu atip foto cektim. pisa kulesi gercekten de yamukmus onu farkettim :) sonrasinda kostura kostura sienaya giden ilk trene bindim. ancak saat yeterince gec olmustu. internet bulup bir otele rezervasyonumu yaptirmaliydim gece icin. masal bu ya! istasyondan cikar cikmaz bir "turkish istanbul kebab" dukkani buldum ve kendime yiyecek birseyler aldim- falafel durum 3 euro. kullanabilmem icin internet ve bilgisayarlari da mevcuttu. ancak otellerin fiyatlari oldukca ucuktu. ne yapsam ne etsem diye dusunurken durumu oradakilere anlattim ve bana kalabilecegim bir yer sagladilar. Eshref ve Kerime buradan sevgiler :)

yeterince yorulmustum. sienayi gezmeden gunu sonlandirmak istemiyordum ama benden bugunluk bu kadardi...

bu arada yaptigim yazim hatalari ve kelime hatalari icin beni mazur gorun. internet bulabildigime sukrediyorum sadece...

22 mayıs: Napoli ve Sorrento

Gece treni ile sabah erken saatte napoli central stationa vardım. Hatırlarsanız internet kafesi olan Afganistanlı Ali adlı biriyle tanışmıştım. Hemen onu aradım birlikte kısa bir şehir turu atmak için. Geçen pompei ye gelişimde napoliyi gezmeye fırsatım olmamıştı ve bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. Napoli turundan önce istasyonda bir cornetto, yani bizdeki kruvasan bir de çay aldım. UZun zamandır çay içmemiştim ve bu çok iyi gelecekti. Ancak bur ad aksilerin demleme çaydan bir haberleri yok. Sallama çay aldım onun da tadı berbattı..

Napoliyi turlamaya başladık. Ali sürekli eşyalarıma dikkat etmem konusunda beni uyarıyordu. Geceleri tehlikeli olan bu sokaklarda gündüzleri insanlar sanki nişantaşındaymış gibi geziyorlar eğleniyorlardı. Birlikte sahile kadar yürüdük. Sahil oldukça güzeldi. Kayalar, yelkenliler, marinalar, cıvıl cıvıl insanlar... sahile 3ok mesafede bir plaj varmış Alinin dediğine göre. Ama malesef sorrentoda arkadaşım beni beklediği için napolide çok durmamak gerekiyordu. Hemen dönüş yoluna geçtik. Yol üstünde bir restorana girip oldukça büyük ve lezzetli birer pizza yedik. Sağolsun Ali bana hiç para yaratmadı. Sonra Afganistan ve insanlar hakkında konuştuk. AfgAnistanda kadınlar genellikle çalışmaz evde oturup günlük işlerle uğraşır ve çocuk bakarlarmış. Erkekler ise çalışır, kazandıkları parayı eşlerine getirirlermiş. Aliye neden evlenmediğini sordum, o da bana yurt dışında yaşadığı için evlenmeye uygun birini bulmanın zor olduğunu söyledi.
Koşa koşa tren istasyonuna döndük. 2saat rötarlı olarak trene yetişebildim ve hızla sarsıntıya doğru trene koyuldum. Bu tren trenitalia trenlerinden farklı bir tren. Oldukça eski olmasına rağmen temiz ve rahattı. Ancak oldukça da gürültülüydü. Trenin adı Vesuviana. Ücret mesafeye göre belirleniyor. En kısa mesafe 1.5euro, en uzun mesafe 8euro civarında. Trene binmeden önce biletinizi alıyor turnikeye okutuyor ve trene böyle biniyorsunuz. Daha sonra bileti kontrol eden kimse olmuyor. Bu treni kullanan çok fazla turist yok. Genellikle lokal insanlar. Tabi Türkiye de yaşamak insanı kurnaz düşünmeye zorluyor. Paraya da ihtiyacımız var. Hemen duraklar listesindeki en yakın duraklardan birini seçtim. Tren bileti 1.7euro. Ne yazık ki sorento en son durak olduğu için oraya bilet 8 euro civarındaydı. Ancak trenden indikten sonra turnikeden geçerken dikkat edin. Biletinizi okutarak geçiyorsunuz. Eğer aldığınız bilette yazan durakla indiriniz aynı durak değilse turnike açılır mı bilemiyorum. Ama onun da çözümü var :) turnikeden geçen birinin hemen arkasından kapı kapanmadan hızlı bir şekilde siz de geçebiliyorsunuz. :)

Sorrento giuseppe beni karşıladı. Bu isim İtalyan erkeklerinde oldukça popüler. Sorrento kısa bir tur attık. Sorrento bayıldım diyebilirim. Küçük şirin bir kasaba. Deniz kenarına kurulmuş genelde zenginlerin yaşadığı en taOrmina kadar huzurlu bir yer. Hatta taorminadan daha sakin. Yüksek dağlarla çevrelenmiş bu kasabada, deniz kenarına ulaşım tepeden aşağıya inen merdivenlerle sağolanıyor. Deniz kenarını ise paralı plajlar zaptetmiş. Ama korkmayın halk için de ücretsiz kullanabilecekleri minnacık bir kumsal bırakmışlar.:)

Burada deniz tek kelimeyle mükemmel. Girmeye fırsatım olmadı ama italyaya bir daha gelirsem ilk gideceğim eyer kesinlikle sorrento olacak. Burada en az 3–4 gün geçirip kumsalın denizin ve kasabanın tadını çıkarmalısınız...

Giuseppe nin vesikası var eski model. Elden vitesli olanlardan. Ayrıca o da foroğraf çekiyor. Daha önce bir çok ülkeye gitmiş. Vietnam da bunlardan biri. Çektiği fotoğrafları gösterdi bana. Hepsi birbirinden harika fotoğraflar. Vietnam oldukça ucuz ve güvenli bir yermiş. Vietnamlılar turistlere çok eli açık davranıyorlarmış çünkü turistler onların yegane ekmek tekneleriymiş. Turistleri koruyup kollarlarmış ama kanunlar oldukça katıymış. Hırsızlık yaparsan elini kesiyorlarmış...

Vespaya binip giuseppe yaşadığı yere doğru yola çıktık. Minik şirin Meta adlı bir kasabada yaşıyor. Daracık sokaklar eski ve şirin binalar, taş döşeli yollar... Yol üstünde abir süpermarkete uğrayıp alışveriş yaptık. Giuseppeye annemin öğrettiği kıymalı patates yapmak istiyordum. Bu benim için de iyi olacaktı. Panini yemekten tuvalet düzenim değişti :) biraz sulu yemek hem benim barsak sistemim hem de guiseppe nin damak zevki için iyi olacaktı. Giuseppe şirin küçük bir evde ailesiyle yaşıyor.

Biraz ayaklarımı uzatıp dinlendikten sonra hemen yemek için hazırlıklara başladım. Soğanlar doğrandı kıyma ile kavuruldu. Patatesler soyuldu kesildi, domates rendelendi. Kıyma domates ile bir müddet pişti ve ev home made yemek kokularıyla doldu. Bu kokuyu ne de özlemişim... Hemen patatesleri tencereye yerleştirip kapağı kapattım ve pişmeye bıraktım. Yemek pişerken ben de kısa bir duş almak istedim. Giuseppeye 15dakika sonra yemeğin altını kapatmasını ve sarımsakları ırak ufak doğrayıp içine atmasını söyledim. Duştan çıktığımda yemek kokuları burnuma burnuma girip karnımı daha da acıktırıyordu..

Yemek yerken birden gök gürlemeye ve fırtına kopmaya başladı. Bu havada sokağa çıkmak mümkün değildi. Bu hafta italyada hava genellikle kapalıydı. Yer yer yağmur yağıyor sonra yeniden güneş açıyordu. Ancak gök gürültülü bir hava daha önce hiç olmamıştı. Yağmurun dinmesini bekledik ama dinecek gibi değildi zamanla şiddetlendi.. Giuseppe onlarda kalmam konusunda ısrar etti. Aslında benim de işime gelmişti böylece paradan da tasarruf edebilecektim...

Bu arada bugün tren parası dışında hiç para harcamadığımı farkettim...

Günün yorgunluğu üzerimde daha da ağırlaamıyordu. En iyisi uyumaktı...

21mayıs: Palermo Napoli

Dün akşam palermoda Giuseppe beni karşıladıktan güzel bir yemek yemek için bir restorana gittik. Hayatımda ilk defa havyarlı makarna yedim:) oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Ama balığın üremek için ürettiği yumurtası olduğunu düşününce ister istemez biraz çekindim. Bir de kurutulmuş ve kızartılmış sebzeli kalamar söyledik. Fena değildi diyebilirim.

Ertesi sabah üstümü giyinip dışarı çıktım, ancak hava yağmur yağacak gibi duruyordu. Hemen geri dönüp üzerime daha sıkı birşeyler giydim. Ve palermo sokaklarında tur atmaya başladım. Palermo için ne diyebilirim bilemiyorum. Sanki savaştan çıkmış gibi bir hali vardı şehrin. Koca koca görkemli binalar, geniş ve düzenli caddelerin kenarlarına sıralanmışlar ancak bakımsızlıktan yıkılıyor gibiydi... burada yaşayan insanların duvar boyası, sıva, alçı gibi malzemeleri kullandıklarını pek düşünmüyorum... ayrıca sokaklar çöpten geçilmiyordu. Burası avrupa olamaz diye düşündüm. Zaten sicilyalılar kendilerini italyanlardan farklı görüyorlar.

Sokaklarda çöplerden dağlar oluşmuş, dilenciler ve ayyaşlar kol geziyordu. Ancak buna rağmen gün içinde beni rahatsız eden kimse olmadı diyebilirim. Görünüşüne rağmen şehir güvenliydi.

Trafik burada aynı istanbuldaki gibi. O yüzden pek bir uzaklık hissetmedim kendime. Ama yine de palermoya pek ısındığımı söyleyemem. Kafamı çevirdiğim her yerde, ama her yerde vespa vardı. Burada herkes motosiklet kullanıyor. Arabalar ve toplu taşıma araçları azınlıkta kalıyor. Bir de şu tek kişilik motosiklet arabalar var. Arkasında açık bagajı olan hani kamyonetten bozma :)

Şehir pek turistik sayılmaz. Romadan sonra burası turist bakımından oldukça sakindi diyebilirim. Ancak trafik keşmekeşi ve gürültüsü, insanı yeterince yoruyordu.

Paramı tasarruflu kullanmak açısından girişi paralı olan yerlere çok fazla girmemeye çalışıyorum. Zaten farkettim ki pek kilise müze bina vb. Yerlere meraklı değilmişim. Daha çok natural yerleri tercih ediyorum.

Sabah erkenden kalkıp sokağa çıktım ve bi panini yemek için WiFi olan bir cafe aradım. Şanslıyım ki hemen buldum. Ancak ne yazık ki tabletimi şarj etmeyi unutmuşum. Dolayısıyla WiFi yalan oldu :) paninimi yiyip yola koyuldum. Panini 1.5 euro.

Hemen turist information kulübesine gidip şehir haritasını aldım. Görevli kadına gitmem gereken yerleri işaretlettim. Gulius sezar meydanından via romaya, oradan da via maquedaya geçtim. Daha sonra ballaro adlı semte geçip buradaki pazarı gezdim. Bir sürü taze yakalanmış balığın sergilendiği ve alıcı bulduğu bu pazarda çeşit çeşit meyve ve sebzeye rastladım. Salyangoz, ahtapot, tuna balığı, deniz böcekleri.. aklınıza gelen gelmeyen ne varsa denizden çıkan hepsi bu pazardaydı. Yani bu insanlar denizden babaları çıksa yiyecek gibiler :) buradan ara sokaklardan kaybola kaybola independenzia meydanına ve buradaki parlamento binasına vardım. Parlamento binasının önünde uzuuun bir kuyruk vardı. Turistler bir yeri keşfetmişlerdi anlaşılan. Ben de hemen kuyrukta yerimi alıp beklemeye başladım. Parlamento binasına giriş 5euro. Ancak çok sAçmadır ki, sadece bir tane açık oda vardı gezebileceğiniz, bu da parlamento binası içindeki kiliseydi. Toplamda 5dk bile sürmeyen bu küçük kilise ziyareti için 5euro vermek biraz saçma gelmişti.. neyse yapacak birşey yok. Devam ettim yoluma.

Buradan capo adlı semte geçtim. Burada da pazar kuruluydu ancak burada çoğunlukla meyve sebze ve diğer şeyler vardı. Burnuma bir yerden mısır kokuları geliyordu. Bir baktım önümde sıcak sıcak kaynamış mısır var. Hemen bir tane aldım. 1.2euro. Mısır benim damak zevkime oldukça uygundu diyebilirim. Hafif şekerli, biraz tuzlu. Ancak minnacık. Hemencecik bitiverdi. Bu arada karnım acıkmıştı. Giuseppe arayıp öğlen yemeği için buluşmayı teklif ettim. Bu sefer tiyatro massimonun önünde bulunan bir restorana gidip içerisinde domates sarmısak badem ve anlayamadığın bir malzemenin daha bulunduğu pasta. Pasta italyancada spagetti anlamına geliyor. Yemekten sonra giuseppe iş yerine döndü ve ben de gezmeye devam ettim. Ara sokaklarda kaybolarak hediyelik eşya dükkânlarından hediyelikler aldım. Sicilya duvar süsü 4euro. Bir de bilezik beğendim. İki bilezik 2 euro tutuyordu pazarlıkla 1.5 euroya aldım.

Gün boyu yürüdüm ve fotoğraf çektim. Buraları tarif edecek olursam karaköyün daha geniş, modern ve kirli halini düşünün. Ara sokaklarda kaybolmak eğlenceli. Balkonlarda asılı çamaşırlar, sokakta top oynayan çocuklar, yıkık dökük binalar, köşe başlarında bekleyen grup gençler...

Akşamüstü bir hediyelikçiye girip sicilya hatırası iki tişört aldım. 10x2=20 euro. Yarın vaktim olursa bu fazlalıklardan kurtulmak için eve postalayacağım. Çanta gittikçe ağırlaşıyor.

Günün yorgunluğunu dondurmayla attım. Sahil kenarında foro italico caddesi üzerinde muhteşem bir dondurmacıda mola verdim. Dondurma 2.5 euro. Akşam gece treniyle napoliye sabah da sorrentoya geçeceğim. Gece trende acıkırım diye ilginç bir panini aldım. Patatesli gibiydi ama böyle peynir dilimi gibiydi kızartılarak yeniyor. Palermoda en popüler panini çeşitlerinden biriymiş bu. Panini 1.5 euro.

Şu an gece treninden yazıyorum bu notu. Bu gece trende yalnız değilim. Adı Benedict olan Fransız bir kız ve adı Elizabet olan İtalyan bir kızla aynı odayı paylaşıyoruz. Benedict sevgilisiyle buluşmak için fransadan uzuuun yollar katederek Palermoda geliyor, bir hafta birlikte vakit geçirdikten sonra mutlu ama ayrılığın da verdiği üzüntüyle durgun bir şekilde evine dönmek için yola çıkıyor. Tabi bu şaşkınlıkla aldığı tren biletini nereye koyduğunu hatırlayamıyor. Bilet kontrolü sırasında ara ara bilet yok.. neyse ki bir şekilde diper biletlerin referans numarasından biletin dijital bilgilerine ulaşıyorlar.

Elizabet ise napoli yaşayan esmer güzeli kıvırcık saçlı bir kız. Fransada doktorasını tamamladıktan sonra ülkesine geri dönmüş. Biraz ingilizce biraz tarzanca bir şekilde insanlarla anlaşmayı başarabiliyorsunuz burada. :)

Gece çok ilginç bir şey oldu. Derin uykudaydım ki benedikt beni uyandırdı ve trenin gemiye bindiğini söyledi. Evet yanlış duymadınız tren gemiye bindi. Bildiğiniz gibi sicilya kocaman bir ada yani kara bağlantısı yok. Merak ediyordum aradaki geçiş nasıl sağlanıyor diye. Demek böyleymiş... geminin içine raylar döşenmiş tren geminin içine yavaş yavaş ilerliyor. Alabildiği yere kadar gidip treni ikiye bölüyorlar. Diğer yarısı geminin diğer tarafından devam ediyor.. oldukça ilginç...

Karnım acıktı. Aldığım paniniyi yiyeyim en iyisi :) sabah devam ederiz...

Ciao.....

21 Mayıs 2013

20 mayis: Toarmina Messina

Dün gece bindiğim gece treni sabah erken saatlerde messinaya yaklaştı. Görevli adam kapımı tıklatıp durağın geldiğini söyledi. Apar topar hazırlandım durakta indim. Ancak ne yazık ki yanlış durakta inmişim. Benimle birlikte Angie adlı Hong konglu kız da taormina diye aynı durakta indi. Günün şanslıları bizdik anlaşılan :) ayaküstü sohbet muhabbet derken onun da taormina turistik gezi amaçlı gittiğini öğrendim. Ülkesinde satış uzmanı olarak çalışıyormuş. Oldukça sıcakkanlı bir kızdı. Taormina–giardini deniz kenarında olan bir istasyon. Taormina turistik bölgesi ise tepede kalıyor. İstasyon çıkışında tepeye çıkan mavi otobüsler var. Tek yön çıkış ücreti 1.8euro. Angie'nin oteline gidip bagajlarımızı bıraktık. Gün boyu birlikte gezdik fotoğraf çektik. Birlikte panini yiyip cappuccino içtik (3+1.5=4.5euro).

Taormina oldukça huzurlu bir kasabaydı. Genellikle yaşlı ziyaretçileri olan bu kasabada sokaklardan ve mağazalardan anladığım kadarıyla zengin insanlar yaşıyor. El işi ürünler yapıp sergileyen insanlar da var. Etna aktif yanardağının hemen kenarına kurulmuş olan bu kasaba, doğal deniz manzarasıyla ve çiçek dolu balkonlarıyla beni oldukça büyüledi diyebilirim. Deniz kenarında olmasa da uzuuun merdivenlerle veya teleferik ile deniz kenarına inmek mümkün. Ayrıca taormina çevresine günübirlik geziler de yapabiliyor çeşitli kasabalara. Ancak ne yazık ki vaktim sınırlı olduğundan bu gezilere katılamadım.

Bu kasabaya gelmeyi düşünüyorsanız mutlaka beklentilerinizin gece hayatı ve eğlence yönünde değil de sakinlik ve huzur yönünde olduğundan emin olun. Ayrıca yanınızda mutlaka sivrisinek savar bulundurun. Zira hala kaşınıyorum :)

Taorminadan messinaya oradan da palermoya geleceğim. Ancak taormina aşağı istasyona inen otobüse ne yazık ki yetişemedim. Bir bayan sürücüden beni istasyona kadar bırakması için rica ettim. Son anda messina trenine yetişebildim. Messinada orada yaşayan ve üniversitede öğretim görevlisi olan Gianluca beni karşıladı. Sohbet etmek için çok fazla vaktimiz olmadı ancak ayaküstü bana messina meydandaki katedralden ve tarihinden bahsetti. Katedral geçtiğimiz asırda yaşanan bir deprem ve ardından gelen tusunami ile yerle bir olmuş ve daha sonrasında yeniden inşa edilmiş. Katedralin yanında bir kule var. Bu kuledeki heykeller her yarım saatte bir hareket ediyormuş. Kulenin yan tarafında ayrıca çeşitli astrolojik işaretler kullanılarak ay ve günü gösterebilecek değişik icatlar yapılmış. Oldukça ihtişamlı olan bu katedral, hayatımda gördüğüm en yüksek tavana sahip Katedraldi diyebilirim. Tahtadan olan tavanda işlemeler göze çarpıyordu. Ayrıca geçtiğimiz kış ayında yasanan bir fırtına sebebiyle katedralin yanındaki kulenin üstündeki metalden yapılma dev bayrak, yandaki cafeteryanın balkonuna düşmüş. Olay gece vakti olduğu için kimse yaralanmamış.

Şu anda palermoya doğru geçiyorum. Burada beni Coste karşılayacak.
Gün batıyor ve deniz pembeleşiyor.. buralar çok güzel. Görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Yer yer tünellerden geçiyoruz. Her tünelden geçtiğimizde kulaklarım bir garip oluyor. Buradaki regional trenler bizdeki first trenden daha konforlu :)


19 mayis: napoli pompei sorrento

Bugün oldukça ilginç bir gündü. Sabah erkenden uyanıp koştura koştura teminiyle giden ilk otobüse bindim napoli biletimi aldım. Tam telefon açıp napolili arkadaşımın beni karşılamasını söyleyecektim ki bir de ne göreyim... dün gece şarjının bittiği ve şarj olması için fişe taktığım telefon şarj olmamış gün boyunca kimseyle doğru düzgün iletişim kuramadım. Zaten internet de yok, biraz kabus gibiydi diyebilirim. Kalan son şarjımla marcoyu aradım ve beni pompeiden almasını söyledim çünkü pompei kalıntılarını ziyaret edecektim. Sorrentoya giden tren istasyonunda buluşma kararı aldık. Kalıntılara gittim öğrenci indirimi eu vatandaşları içinmiş. Biz henüz eu değiliz ya... Tam parası aldı kadın benden... oldukça büyük bir kasaba olan pompei kalıntılarını gezmek yaklaşık 4 saatimi aldı. Sonra istasyona yürüdüm trenin gelmesine tam 18 dakika vardı. Tamam oh dedim yetiştim. Sonra birine sorunca ne göreyim... doğru tren istasyonunda değilmişim. Sorrentoya giden tren vesuviana, pompei de scavi istasyonundan kalkıyormuş. Oradan geçen birine sordum kaç km var diye. Kadın demez mi 4 km diye...  18 dakikada 4km yol yürüyemezdim. E telefonda şarj da yok... nasıl ulaşacağım marcoya. Sonra bir çılgınlık yapıp otostop çektim hem de bir motosikletiyle:) beni istasyona kadar bıraktı. Pompei turizm şirketini yönetiyormuş. Salerno yaşıyor.adı alfonso.

Marco ile birlikte sorrentoya gittik. Sorrento kıvrımlı yollarıyla diğer kasabalara bağlanan dağın eteklerinde kurulmuş küçük şirin ve düzenli bir kasaba. İçerisinde derin çukurları var şehrin. Daha sonra otobüse binerek adını bilmediğim bir yerde indik ve dolambaçlı yollardan aşağı yürümeye başladık. Harika manzaralar vardı. Dar uzun arnavut kaldırımı döşeli bir yol, sağında ve solunda yüksek duvarlar, duvarlarda rengarenk çiçekler, mis kokulu kıvrımlı yoldan aşağı deniz kenarına uzuuun uzuun yürümeler sonunda vardık. Sarp kayalıkların ve uçurumların olduğu bu deniz kıyısında kumsaldan ne yazık ki eser yok. Kayalıkların denize yakın düzleştiği yerlerde insanlar denize çıplak giriyorlar. Bu plaj aynı zamanda nüdistlerin de plajı. Birçok sivrisinek tarafından saldırıya uğradığımı söyleyebilirim :) hala kaşınıyorlar. Daha sonra akşamüstü yeniden napoli dönmek üzere aynı yollardan geri gittik. Marconun annesi aradığı için eve dönmek zorunda kalmıştı. Nakliye yakın bir durakta indi. Sonrasında trk başıma devam ettim.

Napoli geceleri pek tekin olmuyor. Sokakta gördüğüm kadarıyla siyahlar hayat kadınları sarhoşlar ve uyuşturucu satıcıları bulunuyor. Trenimin 50dakika ertelendiğini görünce sokağa çıkıp biraz yürümeye karar verdim. Sokaklardediğim gibi hiç tekin değildi. Karnım da acıkmıştı. Gece treninde acıkırım diye birşeyler almak istedim. İlk geçirdiğim smack barda bir sürü zenci ve napolili maç izliyorlardı. Ben içeri girince bir anda tamlamalar bana doğru çevrildi. Bu beni rahatsız etmedi çünkü istanbulda her gün nelerle karşılaşıyoruz... buradan iki tane turta aldım 1euro.

Daha sonrasında ertesi gün gün beni karşılayacak insanların telefonlarına ulaşabilmek için internet bulmam gerektiğini düşündüm. İnternet saati 0.85 euro.  MasAl bu ya hemen yan sokakta internet cafe vardı. Napolinin ana caddeleri bile bu kadar tekinsizken arka sokakları düşünemiyorum. Geçirdiğim internet cafede bi adam yanıma geldi nereli olduğumu sordu ve eşyalarıma dikkat etmem için beni özellikle uyardı. Sohbet ettik bol bol. Adı Ali Pakistanlıymış 3 kardeşlermiş. Biri evli londrada yaşıyormuş, diğeri de pakistanda. İnternet cafeden çıkarken 200 m ötedeki istasyona kadar eşlik etmesi için arkadaşını çağırdı. Arkadaşının adı ise Affi. O da pakistanlı. İngilterede çalışmış bir süre ingilizcesini geliştirmiş. Şimdi ise varını yoğunu schengen ülkelerinde çalışma vizesi alabilmek için harcamış. Konsolosluktan cevap bekliyormuş. Trenimin geldiğini görene kadar beni yalnız bırakmak istemedi. Çünkü istasyon da tekin sayılmazdı. Tam 40dakika rötar yapan trenim, gece saatine göre tam 00:20de gelebildi. trene yerleştim ve bu blogu yazmaya başladım.
Ancak internet bulmakta zorlandığım için biraz geç paylaşıyorum kusura bakmayın. :)

16-17-18 Mayis: Roma & Vatikan

3 günlük Roma turumu dün gece itibariyle tamamlamış bulunmaktayım. 3gün bana romanın en çok gezilmesi gereken tarihi yerleri için fazlasıyla yetti diyebilirim. Açıkça söylemek gerekirse kafamdaki Roma bambaşkaydı ve doğrusu beklediğim ile bulduğum oldukça farklıydı diyebilirim.

Anlatmaya nereden başlasam... ilk gün Roma'da yaşayan Alessandro beni karşıladı. Alessandro ile buluşmadan önce 3 günlük sınırsız toplu taşıma bileti aldım. 16.5euro. Oldukça enteresan biriydi diyebilirim. 40lı yaşlarda bankada memur olarak çalışan bankanın sağladığı düşük kiralı kaliteli lojmanda yalnız yaşayan biri. Konuşurken dürtme alışkanlığı var:) Birlikte hızlı bir popüler meydanlar turu attık. Güzel bir yerde kocaman pizzalar yedik. Pizza 10euro. Sonra da roma dondurması yedik. En ufak dondurma 2.5euro. İlk gün uçak heyecan stres hepsi birleşince üzerine bir de yorgunluk günü erken bitirmek zorunda kaldık.

Ertesi sabah yola çıkmadan önce Alessandro ile kahvaltı ettik. İtalyanların kahvaltı anlayışı kurabiye benzeri şeyler ve nescafe ya da cappucino dan ibaret. İşe giderken herkesin acelesi olduğu için insanların kahvaltı etmeye pek vakti olmuyor, dolayısıyla ayaküstü snack barlarda kruvasan yiyip cappuccino içiyorlar. Tamam ben de kahvaltıda tatlıyı severim ama kahvaltı bitiminde. Bizim yaptığımız kahvaltıyı sadece pazar günleri yapabiliyorlarmış. O da genellikle lüks yerlerde ve otellerde bulunuyormuş. Tüm kahvaltıyı tatlı ile yapmak...

Kahvaltıdan sonra Rocco ile buluştuk. Rocco sabah koştura koştura işe gidiyordu. Sırt çantamı akşama kadar iş yerinde saklaması için ona verdim. Böylece bütün gün çanta taşımayacak veya bagaj parası vermek zorunda kalmayacaktım. Sonra koşa koşa Vatikana giden trene bindim. Bir blogda okumuştum Vatikanda mutlaka size anlatacak bir rehberiniz olsun diye. Yol üstünde turistler rehberlik yapan kişilerle anlaştık, biraz pazarlıkla 23euroya 2saatlik rehberim oldu:) e tabi biletimi önceden online ayartmıştım sıra beklememek için. Çünkü gördüm ki oldukça uzuuuuuuuuuun bir sıra vardı Vatikan'a giden yolda. Ancak şöyle bir durum var ki, eğer rehberiniz varsa Vatikan'da sıra beklemeden içeri girebiliyorsunuz.Yani eğer rehber tututacaksanız online bilete gerek yok çünkü rehberler sizin için satın alıyorlar. Online bilet ve rezervasyon 12euro. Vatikan nasıl desem... ana baba günüydü. Bir pazar günü öğlen saatinde İstiklal caddesine çıkmak gibiydi. Çok kalabalıktı... çok fazla turist. Her fotoğraf karenizde en az onlarca turist oluyordu. Burada fotoğraf çekmeniz mümkün değil. Vatikan.. michaelangelo'nun 4yıl içeride kilitli kalarak yarattığı sanat eserleri... kesinlikle deli işi...çok emek bar, çok fazla detay her köşede ayrı bir sanat eseri...  yerden göğe kadar çizimler resimler... inanılmaz. Sistine capel hariç her yerde fotoğraf çekmek serbest. Vatikan gezmek oldukça yorucuydu benim için. Vatikan İtalya'dan bağımsız bir ülke olduğu için kendilerine ait posta pulları vardı. Herkes gibi ben de bir tane posta kartı ve pulu aldım. Mektubu doldurdum ama tabi posta kültürümüz olmadığı için adres kısmını yazmayı unutarak mektubu postaladım:) tabi mektup hiçbir yere gitmeyecek o kesin...:) posta kartı ve Türkiye için posta pulu 0.5+0.85=1.35euro

İkinci günümde Roma'yı baştan aşağı yürüdüm. Romada her yere yürüyerek ulaşabilirsiniz genellikle yollar düz ayak. Ama her yere yürümek biraz yorucu olabilir. Zira 3gündür kaç kilometre yürüdüğümü bilemiyorum ama her gün spor yapan ve idmanlı biri olmama rağmen beni yorduğunu söyleyebilirim:)

Romalılar oldukça samimi insanlar. Birbirlerine sarılmaktan, birbirlerini öpmekten çekinmiyorlar. Bu yönleri bizimkiyle örtüşüyor. Ancak, oldukça da bireysel yaşayan insanlar. Herkes toplumda üzerine düşen görevin farkında ve bunu ellerinden geldiğince yapmaya çalışıyorlar. Trafik kurallarına uyuyorlar ve kesinlikle çalışanlar insiyatif kullanmıyorlar. Bu yönden de bizden bayağı katı olduklarını söyleyebilirim. Örneğin sınırsız otobüs biletimde adımın yazmamasına rağmen bileti bir başkasına kullanması için vermem, hoş bir davranış değil. Çünkü bir bilet, bir kişiliktir:)

Toplu taşıma araçlarında şöyle bir uygulama var. Eğer sınırsız veya aylık biletiniz varsa sadece ilk kullanımda otobüsün içindeki makinaya okutuyorsunuz. Daha sonraki her binişinizde okutmanız gerekmiyor. Otobüse tüm kapılardan giriş yapabiliyorsunuz ve kimse bilet okutmuyor. Yani eğer biletiniz olmadan binerseniz bir görevli otobüs içi kontrol yapana kadar kaçabilirsiniz. Kimse sizin biletiniz olup olmadığını umursamıyor. Ancak kontrol olursa sonuçlarına katlanmak durumunda kalırsınız.:)

Şehir içinde ulaşım birçok turistik yere kolaylıkla sağlanıyor. Çok fazla trafik olmadığından en uzak mesafe bile maksimum 25_30 dakika sürüyor. İki tane metro ağları var: line A ve line B. Geriye kalan yerleri ziyaret için otobüsler, tramvay, elektrikli mini otobüsler veya kiralık motosiklet araba bisiklet gibi araçlar kullanabiliyorsunuz.

Roma'da çok fazla motosiklet olduğunu söylemiş miyim? Araçlar insanları ve birbirlerini taciz etmeden yollarda ilerliyorlar. İnsanlar genellikle sakin ve huzurlu. Hır çıkaran insanlar neredeyse yok gibi olanlar da genellikle göçmenler. Göçmenler Roma'da dükkânlarda satış yaparak veya sokaklarda seyyar satıcılık yaparak geçiniyorlar. Polisler gelip kovalayana kadar sokaklarda bir sürü göçmen yerlerde satış yapıyorlar. Bizdekiler aynı yani:) çantalar takılar...

Yine bizde olduğu gibi her tarafta dilenciler var. Kucağında çocukla dinlenenler, sakatlığıyla acitasyon yapanlar, kilise kapılarında veya turistik yerlerde elinde para topladıkları metal kaplarla dilenenler...

Bir de sokak sanatçıları var ki, onlar ortama neşe ve renk katıyorlar. Her köşe başında bir enstrüman çalan, dans eden, ilginç akrobatik gösteriler sergileyen veya oldukça farklı sanat anlayışını sergileyen insanlar görebilirsiniz... sokak sanatçısına ba ğ ış yaptım 0.5euro.

Romalılar sanata ve sanatçıya değer veriyor. Örneğin 18 mayısta müzelere ve sergi salonlarına giriş ücretsizdi ve gördüğüm tüm müzelerin önünde sıranın size gelmesinin saatler süreceği kuyruklar vardı.

Roma sokaklarında her ülkeden her dinden insan görmeniz mümkün. Bizim marjinal diye nitelediğimiz insanlar, onlar için oldukça normal. Bizde normal olan şeyler örneğin kurallara uymama ve üç kağıt gibi şeyler onlara anormal.

Sokaklarda ise başıboş hayvan görmeniz mümkün değil. Sokakta sahipsiz görebileceğiniz hayvanlar, kuşlar ve böcekler olacaktır.

Bu arada gözüm mikrop aldı sanırım. Annemin zorla al al dediği terramicyn sanırım bir işe yarayacak:)

Akşamüstü rockville buluştuk. Kısa bir şehir turu atıp pizza yedik. Parça pizza 2.5 euro. Daha sonra çok uykum geldiği için günü erken bitirmeye karar verdik.

Üçüncü günün sonunda romayı yeniden baştan aysa yürüdüm. Bu sefer bir protestoya tanıklık ettim. Metal ağır işçileri daha iyi şartlarda çalışmak için sesli ama demokratik bir şekilde yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Birkaç foto çekip yoluma devam ettim. 
Sırada collision vardı. Önünde uzun kuyruklar olan collesiumun giriş ücretini de duyunca ziyaret etmek yerine sadece birkaç foto çekmeye karar verdim. Bu arada hala kahvaltımı yapmamıştım.süpermarketten aldığım mozzarella peyniri reçel ve bir paket tost ekmeği ve suyla (3euro) önümüzdeki birkaç kahvaltı boyunca karnımı doyurabilecektim. Kahvaltımı collesiumun karşısındaki tepenin üstündeki büyük ağacın kesilmiş gövdesinde oturup hazırladım. Collision manzaralı kahvaltı keyfi üstelik sadece 3 3euro:)
Gün içinde yaptığım en güzel şey romanın ortasından geçen nehirdeki minik adaya (isola tiberina) gidip ayaklarımı buz gibi suya sokup değerlendirirken uyuya kalmak oldu :) sanırım romada en sevdiğim şey bu olacak... nehirde küçük bir şelale var. Aman oturduğunuz yere dikkat edin. Su seviyesi her an yükselip anlaşabiliyor. Mahsur kalmayın oralarda :)  isola tiberinadan çıktıktan sonra hemen orada mükemmel bir dondurmacı vE. Keşke adını hatırlayabilseydim. Ama malesef hatırlayamıyorum. Dondurma 2.8euro.

Circus massimo adlı boş alana doğru yürüdüm. Burada göğüs kanseri kadınlar için bir fuar düzenlemişler. Açık alanda kurulan bir sahne ve önünde bir sürü yürüme bantları. Müzik ve kadınlar dans ediyor. Ufak hediyeler dağıtıyorlardı. Bir işime yaramayacağını bile bile aldım. Yüz kremi, plastik elastik su şişesi...

Gün boyu yürüyüp yorgunluktan sonra uyuma vakti gelmişti...

Roma.. ilginç şehir....

2 Mayıs 2013

İki hafta sonra bugün, bu saatte...

Evet.. Tam iki hafta sona bugün, bu saatte Pegasus'un Roma uçağına binmiş, hayallerime doğru ilk reel adımı atmış oluyorum. (Ekleme: gezimin en az 2 ay süreceğini yazmayı unutmuşum.. :) )

1 Mayıs 2013

Deneme.. bir.. kiii...

Bu bir deneme blogudur..